Ana içeriğe atla

Serin kısıtlı diyet kanseri aç bırakabilir mi?

Y
eni bir çalışma bunu araştırdı. Çalışma, ekibin basit bir sorusuyla başladı: Agresif beyin tümörleri yani glioblastomalar, şekeri normal beyinden farklı olarak nasıl kullanıyor? Ve bu farkı kanser tedavisine yardımcı olmak için kullanabilir miyiz?

Beynin çalışması için şekere, glikoza, ihtiyacı vardır. Glioblastoma, sağlıklı dokuya nüfuz eden ve tedaviye direnç gösteren, hızla büyüyen bir beyin tümörüdür. Araştırmacılar, bu tümörlerin glikozu hücre içinde farklı şekilde nasıl yönlendirdiğini ve bu değişimin kanseri yavaşlatmak ve standart tedaviyi güçlendirmek için hedeflenip hedeflenemeyeceğini görmek istediler.

Bunun için araştırma ekibi, yüksek dereceli beyin tümörlü kişileri belirledi. Bu hastaların beyin ameliyatı sırasında, damar yoluyla güvenli, radyoaktif olmayan bir glikoz formu ¹³C-glikoz verdi. Kısaca karbon-13 ile işaretli bir şeker. Aynı işlemi önceden insan beyin tümörü oluşturulmuş farelerde de uyguladılar.

İşlem sonrası tümör ve yakınındaki normal beyin kabuğu korteksten küçük örnekler toplandı. Hangi moleküllerin bu 13C etiketini ne kadar hızlı aldığını görmek için kütle spektrometrisi ve görüntülemeleri içeren hassas testler kullanıldı.

🔍¹³C-glikoz, ¹²C'ye kıyasla fazladan bir nötrona sahip olduğu için ¹³C-glikoz normal glikozdan biraz daha ağırdır. Kütlenin bu küçük artışı, kütle spektrometrisinin onu normal glikozdan ayırt etmesini sağladı. Nükleer manyetik rezonans (NMR) için ise, sadece ağırlık değil, ¹³C'nin ¹²C'de olmayan ve NMR'nin algılayabildiği bir manyetik sinyali vardır. Özetle, kütle spektrometresi ekstra kütleli şekeri saptadıktan sonra, NMR ile karbon-13'ün manyetik sinyali algılanarak işaretli glikoz miktarı belirlendi. Bu sayede etiketli glikozun hücrelerin içinde nereye ulaştığı izlendi.

Temel metabolik adımların hızını hesaplamak için matematik modelleri kullandılar. Zaman damgalı etiket desenleri, metabolik akış analizi adı verilen matematiksel modellere yerleştirildi. Bu modeller, hücreler içindeki her kimyasal adımın akış hızını, akısını hesaplar. Tıpkı farklı yollardaki trafik hızını tahmin etmek gibi.

Ekip ayrıca, tümör taşıyan farelerde serin ve glisin adlı iki amino asidin çıkarıldığı özel bir diyeti test ederek, bunun tümörü ve standart tedavilerinden radyoterapi ve temozolomidi nasıl etkilediğine baktılar.

Peki ne buldular? Normal beyin, günlük beyin işleri için çoğunlukla glikoz kullanır. Hücrenin enerji döngüsünü çalıştırmak, glutamat ve GABA beyin sinyal kimyasalları üretmek için. Glioblastomalar ise bunu daha az yaptı. Bunun yerine glikozu akıllıca kullanarak, tümörlerin büyümesine, yayılmasına ve hasarı onarmasına yardımcı olan DNA ve RNA'nın yapı taşları nükleotitlerin üretimine yönlendirirdi.

🚩Birçok tümör, glikozdan serin üretmek yerine, çevre dokulardan amino asit ve özellikle de serin ithalatı yapar. Bu mekanizma, DNA/RNA yapımında kullanılmak üzere daha fazla glikozun kanser hücresinde serbest kalmasını sağlar.

🚩Radyoterapiden sonra tümörler kısa bir süreliğine çoğalarak guanozin mono fosfat gibi belirli nükleotidleri üretiyor. Böylece DNA'yı onarma olasılığını artırıyor. Bu normal beyin dokularında görülmeyen bir durum.

🚩Farelerde serin ve glisin ksıtlı bir diyet, tümördeki serin ve nükleotid düzeylerini düşürdü, ithal serin kullanan modellerde tümör büyümesini yavaşlattı ve kemoradyoterapinin daha iyi çalışmasını sağladı. Normal beyinse pek etkilenmedi.

🚩Tümörlerin davranışları aynı değildi. Glikozdan kendi serinini üretebilen tümörler tahmin edilebeceği üzere diyete daha az duyarlıydı. Bu sonuç, bu tür testlerin hangi hastaların serin kısıtlamasından fayda görebileceğini belirleyebileceğini gösteriyor.

Serin ne işe yarar

Serin, hem besinlerle alınabilen hem de vücutta doğal olarak üretilebilen, esansiyel olmayan bir amino asittir. Vücut, serini başta glisin olmak üzere çeşitli metabolitlerden sentezleyebilir. Soya fasulyesi, fındık ve özellikle yer fıstığı, badem, ceviz, yumurta, nohut, mercimek, et ve özellikle kabuklu deniz ürünleri gibi birçok besinde bulunur. Yeterli miktarda alınmadığında ise vücut kendi serinini üretir. Serin, keton bileşenlerinden ve glisinden sentezlenebilir. Ayrıca gerektiğinde glisine geri dönüştürülebilir.

Diğer amino asitlerde olduğu gibi, serin içeren besinler sindirildikten sonra ince bağırsakta parçalanır ve kana karışır. Kan yoluyla tüm vücuda taşınır, kan–beyin bariyerini geçerek sinir hücresi öronlara girer ve burada glisin ile diğer birçok önemli moleküle dönüştürülür. Hücrelerdeki serin miktarı, bu metabolik süreçlerle dengede tutulur:

Eğer yeterince serin alınmazsa, vücut başka kaynaklardan üretimi artırır.

Fazla serin alındığında ise bir kısmı glisine dönüştürülür, geri kalanı ise folat metabolizması ve çeşitli proteinlerin sentezinde kullanılır.

Serin, vücutta merkezi bir rol oynayan bir metabolittir ve birçok biyosentetik reaksiyon için başlangıç noktası olarak görev yapar. Serinin en önemli işlevlerinden biri, 5,10-metilen tetrahidrofolat (CH₂-THF) üreterek folat metabolizmasına tek karbonlu birimler sağlamaktır. Bu molekül, sadece nükleotid sentezi için değil, aynı zamanda birçok metabolik süreçte önemli olan NADPH üretimi için de gereklidir. Serin ayrıca epigenetik düzenlemeyi etkiler; folat döngüsü ile metiyonin döngüsünü bağlayarak DNA ve histon metilasyonu için gerekli metil grubunu sağlayan S-adenozil metiyonin (SAM) üretimini mümkün kılar.

Serin ayrıca lipid metabolizmasına katkıda bulunur. Fosfolipitlerin baş grubunu oluşturur ve sfingolipit sentezinin öncül molekülü olarak görev yapar. Serin seviyesi kritik öneme sahiptir: eksikliği durumunda sfingolipit üretimi azalır ve bu, hem mayaların hem de insan kanser hücrelerinin çoğalmasını yavaşlatır. Serin, mitokondrideki serin hidroksimetiltransferaz 2 (SHMT2) enzimi aracılığıyla glisine dönüştürülür.

Serin, besinlerle alınabilir veya vücutta glikoliz ara maddesi olan 3-fosfogliserat üzerinden üç adımlı bir enzimatik reaksiyon dizisiyle üretilebilir: fosfogliserat dehidrogenaz (PHGDH), fosfoserin aminotransferaz 1 (PSAT1) ve fosfoserin fosfataz (PSPH). Bazı kanserlerde, örneğin bazal tip meme kanseri ve melanom, serin üretimi gen aktivitesi artışı veya PHGDH geninin çoğalması yoluyla yükselir. İlginç bir şekilde, PHGDH bloke edildiğinde, serin varlığında bile bu kanserlerin büyümesi azalır; bu durum, PHGDH’nin PSAT1 aracılığıyla alfa-ketoglutarat üretimi ve merkezi karbon metabolizması ile pentoz fosfat yolunu etkileyerek başka metabolik süreçleri de desteklediğini gösterir. Fare modellerinde PHGDH’nin fazla ekspresyonu tümör büyümesini hızlandırır; bu da erken dönemdeki tümörlerin düşük serin seviyeleriyle karşılaştığında, kendi serin üretimlerini artırmanın avantajlı olabileceğini gösterir.

PHGDH düzeyleri kanser türleri arasında farklılık gösterdiği için, diyetle serin sınırlaması, düşük PHGDH ekspresyonuna sahip veya yüksek serin ihtiyacı olan tümörlerde potansiyel bir tedavi stratejisi olabilir. p53 eksik kolon kanseri modelinde, serin yoksunluğu hücrelerin hayatta kalmasını azaltmış ve glutatyon (GSH) seviyelerinin düşmesine yol açmıştır. Aynı modelde p53 aktive edildiğinde, glukoz serin üretimine yönlendirilmiş, GSH havuzları yenilenmiş ve hücrelerin hayatta kalması ile çoğalması artmıştır. Benzer şekilde, farelerde serin ve glisin içermeyen bir diyet uygulanması, kolon kanseri ve lenfoma modellerinde tümör büyümesini yavaşlatmıştır. Ancak bu modellere KRAS aktivasyon mutasyonu eklenmesi, serin biyosentezini tetiklemiş ve SG-diyetinin tümör karşıtı etkisini büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

Diğer genetik faktörler de serin metabolizmasını etkiler. LKB1 kaybı, pankreas adenokarsinomu ve akciğer kanserinde sık görülen bir tümör baskılayıcı mutasyondur ve hücreleri serin sentezinin engellenmesine daha duyarlı hale getirir. Benzer şekilde, NRF2 adlı transkripsiyon faktörü, akciğer kanserinde sıklıkla deregüle olur ve PHGDH, PSAT1 ve SHMT2’nin ekspresyonunu artırarak glukozun serin ve glisin biyosentezine yönlenmesini sağlar. Tüm bu bulgular, tümörün genetik yapısı ve serin sentez kapasitesinin, serin metabolizmasını hedefleyen tedaviler planlanırken dikkate alınması gerektiğini göstermektedir.


Tüm bunlar ne anlama geliyor?

⭐ Çalışma, glioblastomaların glikozu nasıl kullandıklarını yeniden yapılandırdığını gösteriyor. Normal beyin görevlerinden uzaklaşıp hızlı büyüme ve onarım için materyal üretmeye doğru. Bu değişimi hedeflemek, örneğin serin bulunabilirliğini sınırlayarak veya nükleotit üretimini engelleyerek, standart tedavileri daha etkili hale getirebilir. Tabi bu diyet sonuçları şimdilik sadece farelerden alınmış. İnsanlarda faydalarını ve güvenliğini doğrulamak için klinik deneylere geçilmesi bir sonraki çalışmaları oluşturacak. Dolayısıyla tıbbi tavsiye almadan beslenme düzeninizi veya tedavinizi değiştirmeyin.


Kaynaklar ve İleri Okuma:

Scott, A.J., Mittal, A., Meghdadi, B. et al. Rewiring of cortical glucose metabolism fuels human brain cancer growth. Nature 646, 413–422 (2025). https://doi.org/10.1038/s41586-025-09460-7

Amelio, Ivano et al. Serine and glycine metabolism in cancer. Trends in biochemical sciences vol. 39,4 (2014): 191-8. doi:10.1016/j.tibs.2014.02.004

Garcia-Bermudez, Javier et al. “Targeting extracellular nutrient dependencies of cancer cells.” Molecular metabolism vol. 33 (2020): 67-82. doi:10.1016/j.molmet.2019.11.011


Uyarı Bu web sitesinin içeriği bilgilendirme amaçlıdır ve kişisel tıbbi tavsiye verme amacı taşımaz. Sağlığınızla ilgili tüm sorularınız için sağlık uzmanına başvurmalısınız.

hayatboyubeslenme Hayat Boyu Beslenme

En çok okunanlar

Stresle başetme: Huzuru bulmanın yolu

「 Çözüm roket tasarlayıp fırlatmakta yada bilimde teknolojide değil. Özgüvende cesarette bile değil. Çözüm akılda, kalpte, gönülde. İnanç her neredeyse çözüm orada. Hapsolmuş, kaybolmuş, yalnız çaresiz kalmış, yolunu şaşırmış insanlığın çözümü.. 」

Hayat Boyu Beslenme: Bilinmeyen

「 Tek gerçek bilgelik, hiçbir şey bilmediğini bilmektir. 」

Bilinçli yemek: Aralıklı açlık nedir nasıl uygulanır

Son dönemin en çok araştırma yapılan konulardan biri de açlık . Çoğunluğu hayvanlar üzerinde denenmiş olmakla birlikte çalışmaların verdiği sonuçlar açlık hakkında daha olumlu düşünmeye teşvik ediyor. Daha çok insan temelli araştırmaya ihtiyaç olduğu kesin. Fakat eldeki verilerin önemli bir kısmı en basit ifadeyle, aralıklı açlık ile iyileşen insülin duyarlılığı, azalan büyüme horomonu ve insülin benzeri büyüme faktörü 1 ( IGF-1 ) olduğunu gösteriyor. Bu da daha düzenli kan şekeri, daha az yağ tutulumu ve daha az yaşlanma demek aslında. ( farklı sonuçlar: insülin direnci , artan büyüme hormonu ) Aralıklı açlık nedir? Tıpta aralıklı oruç ( intermittent fasting ), dönüşümlü açlık ve zaman kısıtlı açlık gibi türleri olan bilinçli aç kalma hali. Aslında eskiden beri kültürlerin ve çoğu inancın da bir parçası. Türk kültüründe 'azı karar çoğu zarar' deyişi, Japon adalarında 'hara hachi bunme' (腹八分目) yani 'midenin (onda) sekizlik kısmı' olarak tercüm...

Depreme hazırlıklı olmak: Erken uyarı sistemi

D ünyadaki en yoğun üç deprem kuşağından biri, Alp-Himalaya Deprem Kuşağında yer alan bir deprem ülkesi Türkiye 6 Şubat'a depremle uyanır. Depremden saatler sonra yakın uzak birçok ildeki telefonlarda erken uyarı sisteminin yeni bir deprem ikazı vermesiyle saniyeler içinde sarsıntı başlar. Maraş'ı ikinci yıkıcı deprem vurmuştur.

Göbek yağının tehlikesi ve yağ yakmanın matematiği

B el çevresinde göze çarpan bir yağlanma oluşmaya başlamışsa dikkat! Çünkü bu genişleme insulin direncinden, polikistik over sendromuna (PCOS), depresyona, demansa, uyku apnesine, kalp damar hastalıklarına, karaciğer yağlanmasına, kolon, meme, prostat kanserlerine kadar birçok hayati sorun için ihtardır.

COVID-19: Hastalıkla ilişkili bulunan kriter

Dünya Sağlık Örgütü ( WHO ) tarafından 11 Mart 2020'de küresel salgın ilan edilen yeni koronavirüs hastalığı ( COVID - 19 ) için aşı çalışmaları ve aşıya karşı çelişkili görüşler devam ederken, insanımıza düşen ilk ve öncelikli tedbir kontrollü sosyal hayattır. Pandeminin getirdiği kısıtlamalar alışkanlıkları ve hayat kalitesi n i farklı şekilde etkilemiş olabilir. Fakat pandemi krizi nde süreci kısaltacak başetme yollarıda yok değil. Koronavirüs, diğer viral enfeksiyonlarda olduğu gibi kronik hastalıkların bulunduğu ve bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda daha riskli olabiliyor. Bu riskinin azaltılmasında ve bağışıklığı artırmada düzenli orta düzey fiziksel hareket , uygun beslen m e ve kaliteli uyku yu içeren hayat biçimi nin önemli bir rolü olabilir. Koronavirüs salgını içinde yaklaşan ikinci Ramazan ayında orucun , yeterli sıvı alımı, etkili beslenme ve uygun egzersiz ile desteklenmesi bağışıklık sistemini iyileştirebilir . Şuana kadar kanıtlanmış te...

Çay: Demleme şekli ve antioksidan etkisi

Türkiye ve dünya genelinde sudan sonra çay , en çok tüketilen içeceklerden biridir. Camellia Sinensis adlı çay bitkisinin yaprakları; soldurma, fermantasyon, kıvırma, kurutma gibi işlemlemlerden geçirilir. İşlem farklılığını göre beyaz, yeşil, matcha , oolong, siyah ve pu-erh çayları elde edilir. Çayda kafein (tein) ve antihipertansif, karaciğer koruyucu, rahatlatıcı, sakinleştirici etkisi olduğu düşünülen, çaya umami tad veren L-teanin ile birlikte 4000 civarında madde bulunur. Fiziksel ve psikolojik sağlık üzerinde olası etkilerinden dolayı EGCG (epi gallo kateşin gallat) çayın en çok araştırılan bileşenlerinden biridir. Antioksidan kapasitesi yüksek bir bileşik olan EGCG, C vitamininden 20 kat, E vitamininden 30 kat daha aktif tir. Bir flavonoid grubu polifenol olan kateşin ve türevleri (EGCG, ECG, EGC, EC); beyaz, sarı ve yeşil çayın temel bileşenleridir. Çayın kendine özgü acı - buruk tadını verir. Oolong ve siyah çay gibi yarı ve tam fermente çay üretimi için gene...

Bağırsak Beyin: Mikrobiyota nedir ne yapar

Antik Yunanca'da « küçük asa » anlamına gelen bakterilerin çoğunlukta olduğu, ve mantar, arke, virüsleri de içeren mikroorganizma topluluğuna mikrobiyota , mikro biyom yada mikrobiyal ekosistem adı verilir. İnsan mikrobiyotası ilk, anne karnında - doğum sırasında oluşmaya başlayıp yetişkin insanda, insan hücre sayısının 1.3 - 2.2 katına ve 1.5- 2 kilogram ağırlığı ile insan beyni ağırlığına ulaşır. Deri, ağız, burun, solunum sistemi, sindirim sistemi ve ürogenital sistem dahil vücudun iç ve dış bölgelerinde yaygın olarak bulunurken, bağırsak mikrobiyatası insan vücudundaki en kalabalık yerleşim yeridir, bağırsak florası olarak da adlandırılır. Henüz anlaşılamayan yollarla enterik sinir sistemi (ESS) ve merkezi sinir sisteminde (MSS) etkili olan bağırsak mikrobiyatası ; vitamin (B1, B5, B7, B9, B12, K2), nöro transmiter (serotonin, dopamin, GABA), metabolizma ve iştahı düzenleyen kısa zincirli yağ asitleri ( bütirik asit , propionik asit, asetik asit), konjuge lino...

Acı su gerçekleri: Ne kadar su harcıyoruz?

Hepimizin 💧 suya ihtiyacı var ama yeryüzünde suyun sadece % 2️.5 'i tatlı 💧 su yani içilebilir 🚰 su.

Aralıklı açlık: Sağlık etkileri

Uluslararası Hastalık Sınıflama ( ICD-11 ) kılavuzunda 5A00–5D46 kodlu Endokrin, Nutrisyonel ve Metabolik Hastalıklar sınıfında yer alan metabolik sendrom; artmış bel çevresi, yüksek kan basıncı, yüksek trigliserit, düşük HDL, bozulmuş açlık kan şekeri gibi faktörlerden en az üçünü içeren bir modern zaman sağlık sorunudur.  Genetik eğilim bir neden olmakla birlikte, temelinde masabaşı işlerle yaygınlaşan hareketsiz hayat, hazır besin zincirlerine bağımlı ve/ veya gereğinden fazla ve sağlıksız beslenmenin neden olduğu insülin direnci yatar. Bu sorunun önlenmesinde temel yöntem ise stres , si ga ra , al k ol üçlüsünden uzak, fiziksel olarak hareketli ve beslenme düzeninin de planlandığı hayat tarzı değişikliğidir. Toplumda yaygın bazı kanser türlerini de tetikleyebilen metabolik sendromun tedavisinde aralıklı açlık , yararlı bir etki oluşturabilir. Başlangıç ve bitiş zamanına göre aralıklı açlık iki sınıfa ayrılır: Şafakta başlayıp günbatımında biten, çoğunlukla insanların...